Uzun ama
rahat bir yolculuk sonrası Ankara'ya geldim. İlk haftaki ilgi alaka, her
aradığım arkadaşımın koşarak buluşmaya gelmesi faslı da bitti, şöhretli
günlerim geride kaldı.
Geldiğimin
ertesi günü amcamı kaybettik. Karşıyaka’ya defnettik. Ankaralı olup yolu
Karşıyaka’ya düşmemiş olan yoktur herhalde. Ben düğün, cenaze vb önemli
şeylerde sevdiklerimin yanında olmak konusunda pek harika bir insan değilim,
ona rağmen şimdiye kadar on kere filan gitmişimdir. Hiç bu kadar soğuk
gelmemişti gözüme. Daha önce babaannemi kaybettiğimizde bizim köy
mezarlığına alıcı gözle bakmıştım uzun uzun. Nuri Bilge Ceylan filmi karesi
gibidir bizim köy mezarlığı, insan boyunca otlar, bazı mezarların başında taş
var, bazısında yok, kimisi yamuk, kırık, dökük... Garip bir güzelliği vardır.
Karşıyaka öyle değil, insanda bir AVM, bir TOKİ hissi bırakıyor. Orada
sevdikleri olanların canını sıkmak istemem, o yüzden bu konuyu uzatmayacağım.
Sadede geliyorum, bu zaten bizim annemle daha önceden de konuştuğumuz bir
şeydi, bir kez daha yolum Karşıyaka’ya düşünce kararımdan iyice emin oldum,
gittim müstakbel cenazemi Hacettepe Anatomi’ye kadavra olarak bağışladım. Annem
de yaptı aynısını. Artık bize ölümden sonra hayat var. Canımı verdikten sonra
damarlarımda dolaşan asil kanı uzaklaştırıp içimi dışımı formaldehit
yapacaklar. Çürümek yok, kokmak yok, tam bir gençlik iksiri, gerçek bir zamanı
durdurma sanatı. Sonra da doktor olayım diye kendini paralamaya niyet etmiş hevesli
tıp öğrencilerinin “yaa hiç kadavra gördün müü??” sorularına gururla evet
demelerine vesile olacağım. “Kızııım, görmek ne? Sınav oluyoruz biz
kadavradan. Hiç korkmuyoruz.” Bir nevi uzatılmış emeklilik gibi düşünün, hafta içi derslere
çıkarım, mesai sonrasında ve hafta sonları formaldehit havuzumda istirahate
çekilirim. Sınav dönemleri aslında çocukların altına sıçmayacağını bilsem ben
onlara kopya bile veririm. Keşke şansım olsa diğer kadavra arkadaşlarla da
şimdiden tanışabilsek ama tabi kimin ne zaman öleceğini bilemediğimiz için
mümkün olmuyor. Biliyor musunuz Seyfi Dursunoğlu da yapmış aynısını, hatta
efsane de bir açıklaması var bununla ilgili:"Huysuz'u kesip biçerken hem öğrenirler, hem de eğlenirler."
Şimdi bu işler şöyle oluyor. Siz sağlığınızda istediğiniz kadar organ bağışçısı, kadavra bağışçısı olmak isteyin. İstediğiniz yere istediğiniz imzayı atın, öldükten sonra sizin bedeniniz birinci derece yakınınızın malı oluyor. İster gömerler, ister yakarlar, isterlerse de bağışlarlar. Bu bizim oraya buraya attığımız imzalar aslında hep birer vasiyet. Bu konuda Fransa'nın yaptığını ayakta alkışlıyorum, eğer siz sağlığınızda aksini belirtmediyseniz organ bağışçısı olarak kabul ediliyorsunuz. Hem de onlarda da her üç kişiden birinin yakınlarının organlarını bağışlamaya karşı çıkmasına rağmen bu yasayı çıkarmışlar. Bence de bu iş böyle hallolur. Bakın buraya yazıyorum, ölüm şeklim uygun olursa organlarımdan ne lazımsa hepsini bağışlıyorum. Geri kalan kısımlarım için de Hacettepe Anatomi'yi arayın, onların haberi var, arkadaşlar gelip alacaklar.
Bu yazıyı yazarken Mehmet Pişkin'le ilgili bir haber gördüm, hatırlarsınız intihar notunu video olarak kaydedip yayınlayan bizim yaşlarımızda, baya bizim gibi, hatta itiraf etmek gerekirse hayatı bizimkilerden biraz daha iyi duran biriydi. Neyse onun vasiyeti vardı, beni kadavra yapın, balıklara atın ama kesinlikle gömülmek istemiyorum diyordu videoda. Sonra okudum ki, otopsi olduğu için kadavra olamamış, babasının isteği üzerine gömmüşler. En canından parçanın isteğine bile saygı duymazsan olur mu? Evladın demiş, gömülmek istemiyorum demiş. İnanca saygı dindara saygı mı demek, ateiste saygı olmasın mı? Kadavra bağışı formunda ben de "dini tören istemiyorum." diye not düştüm. (Kadavralığın da bir sonu var, yaklaşık on yıl sonra yine gömüyorlar onu da.) Benim gömülmekle alıp veremediğim yok ama bakın bu vasiyetimdir. Tanımadığım adamlar sıra sıra dizilip dualar okumasınlar tabutumun başında. Asla bir cami hocası konuşma filan da yapsın istemem. Kadınlar çocuklar dans edebilir "İlla bir ritüeller peşindeyiz. Ritüelsiz bırakmayız." derseniz. Ama bence hiçbir şeylerle uğraşılmasın, gitmişim bitmişim zaten artık, benimle uğraşacağınıza kendi işinize bakın o saatten sonra. Mezar taşımda da "yalnız iyi güldük ha!" yazsın, ruhuma elfatihalara gerek yok.
İnşallah da yaşlı, mutlu ve huzurlu ölürüz hepimiz.
Sevgiler,
Bu şarkı da aklına gelip dinlemek isteyenler için: Everytime we say goodbye
Huysuz'lu Türkiye'yi özlemediniz mi siz de? |
Şimdi bu işler şöyle oluyor. Siz sağlığınızda istediğiniz kadar organ bağışçısı, kadavra bağışçısı olmak isteyin. İstediğiniz yere istediğiniz imzayı atın, öldükten sonra sizin bedeniniz birinci derece yakınınızın malı oluyor. İster gömerler, ister yakarlar, isterlerse de bağışlarlar. Bu bizim oraya buraya attığımız imzalar aslında hep birer vasiyet. Bu konuda Fransa'nın yaptığını ayakta alkışlıyorum, eğer siz sağlığınızda aksini belirtmediyseniz organ bağışçısı olarak kabul ediliyorsunuz. Hem de onlarda da her üç kişiden birinin yakınlarının organlarını bağışlamaya karşı çıkmasına rağmen bu yasayı çıkarmışlar. Bence de bu iş böyle hallolur. Bakın buraya yazıyorum, ölüm şeklim uygun olursa organlarımdan ne lazımsa hepsini bağışlıyorum. Geri kalan kısımlarım için de Hacettepe Anatomi'yi arayın, onların haberi var, arkadaşlar gelip alacaklar.
Annem aradı, TC kimlik numaran gözükmesin dedi. Mütemadiyen anne sansürü ve ayarı yiyorum. Özgür blog istiyorum! |
mehmet pişkin |
İnşallah da yaşlı, mutlu ve huzurlu ölürüz hepimiz.
Sevgiler,
Bu şarkı da aklına gelip dinlemek isteyenler için: Everytime we say goodbye