23 Ocak 2017 Pazartesi

Toplumsal travmayla nasıl baş edilir?

Bu konunun uzmanları var ve ben onlardan biri değilim. Bir Ankaralı olarak yeterince damdan düştüm ve kendim ne hissettiğimi biliyorum sadece, buna dair birkaç sözüm var söylenebilecek. 

Toplumsal travma özgeçmişim kısaca şöyle: Çocukluğumun geçtiği Gölcük'te deprem olduğunda biz İstanbul'da yaşıyorduk ama bildiğimiz sevdiğimiz her yer silindi bir gecede, sonra uzun yıllar sakin geçti, ta ki 10 Ekim’de üstünde barış yazan pankartlarda ölü bedenler taşıyana kadar. Askeri aracı hedef alan patlama tam olarak senelerce ailemle oturduğum lojmanın önünde oldu, Güvenpark patlamasını arabamın içinden gördüm, son olarak 15 Temmuzda birkaç km ötemizdeki meclis bombalanırken  evin salonunda yerde Selin’ime sarılıp sabaha kadar sela dinledim. Sıradan bir Ankaralılık yani… “Deniz yok abi, nasıl yaşıyorsunuz orda”cılık biteli çok oldu allahtan, pek yaşayamıyoruz canlarım. Her neyse, tatsız konular bunlar, kapatalım. 

Geçen hafta Melbourne’de korkunç bir olay oldu. Abisini bıçaklayan bir adam arabayla polisten kaçarken şehir merkezinde yayaların üstüne sürdü ve çocuklar öldü. (sanıyorum 4 çocuk, ama hala hastanede durumu kötü olan da varmış.) Ben farkında değildim, otobüs beklerken iki arka caddemizde olmuş bunlar hep. (Olayla ilgili haberi okumak isterseniz buraya bakabilirsiniz.) Bizim otobüs gelmek bilmeyince sorup soruşturduk, zaten sürekli bir polis sireni, ambulans sesi vardı, öylece öğrendik. Biraz yürüyüp olayın olduğu caddeye baktım, bir arbede gördüm sadece, polis arabaları, insan kalabalığı, sağlıkçılar… Daha yakına gidip bakmak istemedim. Ben size kendi gözlemleyebildiğim kadarıyla bu ülke bu üzücü olayla nasıl başa çıktı bunu anlatacağım.


  •  Öncelikle olay bir terör olayı değildi. Dahası olayda iyi taraf – kötü taraf belliydi. "Polis aslında önleyebilirdi ama önlemedi" vb. güvensizlikler yoktu. Polis bizim güvenliğimiz için oradaydı, örneğin ambulansın olay yerine girişini önlemedi ya da geciktirmedi. Kimsenin devlet görevlilerine güvenini sarsacak bir şey olmadı. (Hepinizin aklındadır Gezi zamanından şu meşhur replik: -O yol güvenli mi? – Hayır, polis var.)
  • Bizim durakta bekleyen insanların gideceği yere giden başka araç yok, saatlerce otobüs bekledik çünkü yolu trafiğe açmadılar. Kimse söylenmedi, herkes olayın vehametinin farkına varıp buna uygun davrandı. (Doktorunuz kalp krizi geçirip öldü diye haber verildiğinde, "ama bizim randevumuz vardı" diye olay çıkaran hastaları anımsayın.) Başkasının acısına saygılı olmak birlikte yaşamanın olmazsa olmazı herhalde.
  • Televizyonlarda apır sapır haberler yapmadılar. Bu olayın orada olan olmayan pek çok kişiyi etkileyebileceğinin bilincinde, öncelikle herkesin güvenliğini sağlamaya yönelik haberler yaptılar.
  • Ertesi gün vali, belediye başkanı muadili insanlar olayın olduğu yere gidip çiçek bıraktı. (Bizim anmalarımızda tekrar polis müdahalesi yediğimizi, bomba yüzünden ölen arkadaşlarımızın anmasında bomba ihbarı olduğu iddiasıyla kortejimizin yürütülmediğini, bıraktığımız çiçeklerin, yazıların tekmelendiğini anımsayın.)
  • Bugün saat 5 buçukta tüm halk olayın yaşandığı yere birlikte taziye ve anma için çağırıldı. Bunu belediye organize etti.
  • Hayatını kaybedenlerin ailesine destek olmak isteyenler için bir hesap numarası oluşturuldu. Eyalet hükümeti hesaba 100.000 dolar yatırdı ve bağış yapmak isteyenlere hesap numarasını duyurdu. Ayrıca hayatını kaybedenlerin aile ve yakınlarına taziye dileklerimizi yazabileceğimiz bir platform oluşturuldu internet üzerinden. 
  • Benim üniversitem olaydan etkilenmiş tüm öğrenci, çalışan ve yakınları için ücretsiz danışmanlık alabilecekleri numaraları da içeren bir taziye mesajı yayınladı. Benzer bir destek duyurusunu eyalet hükümeti de ayrıca yaptı, tahmin ediyorum başka kurumlar da yapmıştır.



Trajik bir olay yaşandı, devlet ve halk birlikte bu kötü olayı birbirine destek olarak aşmaya çalışıyor. Olayın boyutunu küçümsemek gibi olmasın ama Türkiye’de birkaç kişinin ölümüyle sonuçlanan bir olay ancak sıradan bir haber niteliği taşır. Biz bu “sıradan” haberleri zaten kendimiz bir şekilde sindirmeye çalışıyoruz ama bekliyoruz ki dev bir şey olduğunda, topluca canımıza kastedildiğinde sarılıp ağlayabilelim, ağlatmıyorlar.

Bugün yapılacak anmaya katılmayı düşünüyordum, anmanın yapılacağı yere doğru yürürken ağlamaya başladım, olayla orantısız çığrından çıkmış bir ağlamak. Hayatını kaybeden çocuklara çok üzüldüm gerçekten ama sanırım benim ağladığım o değildi. Hiçbir acımıza saygı duymayan, yasımızı yaşamamıza izin vermeyen ülkemize geri dönmek zorunda olduğuma ağladım.

10 Ekim’den sonra bana çok faydası olan bir şey yoldaşımız Psikolog İbrahim Eke’nin yaptığı sunum olmuştu. "Uykularınızın kaçması normal" demişti, "yaşadığınız şey olağanüstü, verdiğiniz tepkiler değil." Ben bu cümleleri daha sonraki patlamalarda da kendime söyledim hep. Öte yandan şaşırdım, bir saatlik bir sunumun bu kadar faydalı olabilmesi ilginç. Faydalı olan belki de birilerinin üzgün olmaya hakkımız olduğunu hatırlatmasıydı.  İsterdim ki bu desteği bana üniversitem, belediye, valilik, sağlık bakanlığı vs versin. İsterdim ki üzgün olmaya hakkım olduğunu “yetkili abiler” hatırlatsın. (Böyle bir şeyin neden mümkün olamayacağının pek tabi farkındayım, ama isterdim ki…)

Pazar yerinde bağırıp çocuğunu ağlatan hıyarlar vardır ya, çocuk ağlayınca da ensesine vurup “Ağlama lan, döverim ağlarsan!” derler. Ağlarken enseme şaplak indirip bir de dayakla tehdit eden ülkeme dönmek bugün gözüme çok zor geldi. Zor toparladığım ayarım çabuk bozuluyor, bazen ağlamamı durduramıyorum, bazen inanın dönmek istemiyorum. 




Not: Bu yazı benim olabildiğince içten "Hayır" deklarasyonumdur. "Dans edemediğim devrim devrim değildir"'lere çok uzağız eyvallah, ama acılarımıza ağlayamadığımız bir ülke de olmamalıydık. Yok arkadaş, hayır. 

tamam balık hafızalı toplumuz vs ama bazı şeyleri de unutmadık. 

5 yorum:

  1. Sen ne güzel bir insansın,
    Bir zamanlar şöyle yazmıştım " adamların travmalarını atlatmak için bir Picasso'su, bir Guarnicası, bir Mozart'ı, berhoveen'ı var, sineması tiyatrosu büyük romancıları var. Biz travmalarınızı nasıl atlatacağız?
    Bir eylül günü ben de Amerika'dan Türkiye'ye döndüğümde aynı duyguları yaşadım. Türkiye şiş kebap çok güzel ama aklı başında herkese bir cehennem.

    YanıtlaSil
  2. Pelin, kaleminin mürekkebine, klavyenin tuş sesine kurban olsunlar kardeşim...

    YanıtlaSil
  3. Bu sabah yine zaman zaman gelen o boğulma hissiyle başlamıştım güne ama yazınız göğsümdeki o ağırlığı kaldırdı sanki. İyi ki sizin gibi insanlar da var bu ülkede, insan yalniz olmadığını bilmek istiyor bazen. Ellerinize sağlık...

    YanıtlaSil